22 Kasım 2013 Cuma

Karaçalı - Sesindeki Haziran

''Suç olmadan dönerken bir otopsi sabahından
Doğrulurken öfkenden iki adım uzağında
Boynundan göğsüne denk düşen bulvar
Devrilen binalar Acıbadem Durağı'nda
Hayır, dudak payı yırtık ruhum ayrık
Mukadderat zift tut ki kaldık ayrı gayrı
Saklanma patika yol zaman zalim
Fezanın yangınlarından yadigar halim
Objeler ihvanlık nesneler objektif
Eskimez insanlık eskimoyu katletti
Kan döker kalbe vermez direktif
Zamanla ağır geldi taktığım sudan bileklik
Göstermez gündüz gözü camımda kör sineklik
Kör bıçaktım üstümü örtmeseydin
Bıraksaydın da son sözümü söyleseydim
Arar bulurdun gerçekten özleseydin

Aslında şaşkınım yıllar olmuş attığın
Kurşunun bıraktığı şuurumun sakatlığından
Yanında yattığımdan dibe battığımdan
Sesimi sildiğimden şarkımı kısalttığından
Fakülte çıkışı yaktığım sigaraydın
Bu aşkı kılıcım bile karşılayamazdı
Ölümle atlar nasıl yarışır
Böyle olmasaydı
Biz birbirimizi her zaman üzerdik
Bizim bütün düzenimiz kargaşada düzendi
Sen dudağını kilitlerden ağlayıp küserdin inan
Dokunulamayacak kadar güzeldin
Ey o zalim şüpheyi şakağıma çekiç vuran çelişki
Ey onun elini tutunca dağılan kalabalık
Gökyüzüne baktığımda saygın bir subay görüyorum
Bu haydut kibrimi bir tarafa bırakıp

Ruhun sevmek istediğinden nefret etmek zor
Onsuz ağaç gibisin hiç akraban yok
Sor kaç semt kaç durak ağlanır
Kaç eşya ayaklanır kaç kadın yasaklanır
Aşkın ilk nefes bilgeliğin son gasp edilir
Sabahın körü yüzümde tokat sersemliği
Odam boş diyelim ki bugün savaş bitti
Ne var yani adımlarını alsan geri
Bilirsin hayat bir bakıma güzeldir
Dar sokaklar poz veren eski dostlar gibi
Mercedes gibi, turkuaz gibi, yaz gibi
Fazla bir mektup son bir şans gibi''

11 Kasım 2013 Pazartesi

Fakat öğretmenim, intihara sonbahar sabahı kalkışılır.
İntihar hüzündür.
Hüzün gereklidir.